DİL VE KONUŞMA TERAPİSİ
Dil ve konuşma terapisi, konuşma bozuklukları ve iletişim problemlerini değerlendirir ve tedavi eder. İnsanların anlama, netlik, ses, akıcılık ve ses üretimi gibi becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur. Dil ve konuşma terapisinin işlevini anlamak için öncelikle konuşma ve dil gelişimini incelemek gerekir.
Konuşma ve Dil Gelişimi
Konuşma Gelişimi
Konuşma, düşüncelerin ve duyguların seslerle ifade edilmesidir. Konuşmanın dil ile bağlantısı açıktır ancak arada bir fark vardır:
Konuşma, konuşulan dilin sesidir ve bir sesin oluşumunu, ses kalitesinin doğasını ve sesin ritmini ve akışını içerir.
Dil, kullandığımız kelimeler ve fikirleri paylaşmak ve istediğimizi elde etmek için onları nasıl kullandığımızdır.
Konuşmanın Anatomisi
İnsanın konuşma üretimini anlamak için önce ses sisteminin anatomisini incelemek gerekir.
Konuşma üretimi 3 aşamadan oluşur: respirasyon (nefes alıp-verme), fonasyon ve rezonans
Solunum organının nefes verme hareketi, ses tellerinin altındaki alana hava akışını sağlar. Ses telleri titreştikçe hava akımı kesilir. Bu şekilde gırtlakta üretilen ses, birincil gırtlak tonu veya gırtlak sesi olarak adlandırılır. Ses yolunun rezonansı yoluyla, gırtlak sesi değiştirilir, böylece bazı frekanslar yükseltilir ve diğerleri azaltılır. Rezonansa ek olarak, hava akımı kaynağı ile birlikte ses yolunun dinamik hareketi, hava patlaması veya türbülans süreci ile ses üretir.
1-Solunum Sistemi
Tüm nefes alma süreci, göğüs boşluğunu karın boşluğundan ayıran kaslı bir duvar olan diyaframla başlar. Diyaframın hareketi, akciğerleri genişleterek, burun ve ağız boşluklarından havayı emer. Hava, nefes borusu (trakea) yoluyla akciğerlere gider. Solunum sistemi öğeleri şunlardır:
- Diyafram
- Akciğerler
- Ağız Boşluğu
- Burun Boşluğu
- Nefes Borusu
Sesin üretildiği gırtlak veya “ses kutusu” olarak da bilinen fonasyon sistemi şunları içerir: gırtlak ve ses telleri. “Ses yolu” olarak da bilinen rezonatör sistem ise şunları içerir: boğaz, burun pasajları, sinüsler ve ağız.
Konuşurken aldığımız ve verdiğimiz nefes miktarını söyleyeceğimiz sözlüklerin uzunluğuna göre ayarlarız. Planlanan konuşmanın uzunluğuna göre 300 ms ile 40 sn arasında değişir. Konuşmadaki vurgu ve tonlama, sesin şiddetindeki ve perdesindeki değişikliklerle belirlenir.
Konuşma sırasında verdiğimiz hava ritmik olarak dış ortama çıkar. Hava akımındaki küçük artışlar hece temellerini oluşturur. Hece, konuşmanın en küçük birimidir ve kesintisiz bir sesle telaffuz edilen konuşma sesi dizisidir.
2-Fonasyon Sistemi
Konuşma üretiminde 2. sistem, solunum sistemi sayesinde boğazdan pompalanan hava ile ses üretmekten sorumlu olan fonasyon sistemidir. Bu sistem, oldukça karmaşık yapılar olan boğazı ve gırtlağı içerir.
Nefes borusunun en tepesinde, ağzın ve burun boşluğunun hemen altında, hareketli bir kıkırdak, kaslar, tendonlar, dokular ve dil kemiğimiz vardır.
Kıkırdak, aslında gırtlak iskeleti adı verilen dokuz ayrı bileşenden oluşur. Bunlar, gırtlak kasları tarafından hareket ettirildiğinde, üretilen sesi değiştiren gırtlak gerilimini düzenler.
Konuşmaya izin veren en büyük değişiklik, yutkunma sırasında boğulmayı önlemek için gırtlağın ağzını kaplayan yaprak şeklindeki bir kıkırdak parçası olan epiglotun pozisyonundaki değişikliktir. Konuşmada epiglotlar o kadar önemlidir ki, bebekler ve küçük çocuklar, dili zaten anlamış olsalar bile, konuşmaya başlamadan önce onun alçalmasını beklemek zorundadırlar.
İnsan Vokal Sistemi
Resim, farinks ve gırtlağı önden arkaya dik kesen düzlemlerini göstermektedir. Bu, insandaki konuşma üretim mekanizmasının üst ve en önemli kısmıdır.
Gırtlak (Larinks)
Gırtlak, yukarıdaki farinks ile aşağıdaki ses borusu arasındaki havanın geçiş yoludur. İnsan konuşmasında önemli bir rol oynar.
Ses Telleri (Vokal Kordlar)
Ses tellerindeki açıklık, önden arkaya doğru hafif aşağı eğimli bir üçgen şeklindedir. Ses tellerinin hemen üzerindeki alana glottis adı verilir ve artikülasyon kontrol ünitelerinin başlangıç noktasıdır. Ses tellerinin V şeklindeki açıklığı ne kadar kapalı olursa, kıvrımların kasları o kadar gergin olur. Tamamen açıldığında kaslar tamamen gevşer ve nefes borusundan, gırtlak ve farinksin üst kısmına akan havaya en az direnci sağlar. Ses tellerinin kaslarındaki gerilimin miktarına ve nefes borusu ile farinks arasındaki hava basıncındaki farka bağlı olarak, ya hava üflemeleri ya da sesler üretilir. Ses teli mukozasının büyük hareketliliği, kolay ses üretimi için temel koşullardan biridir. Ses tellerinin ön üçte ikisi, mukoza adı verilen ince bir tabaka ile kaplanmış kastan oluşur. Arka üçte biri, kıkırdaktan oluşur. Konuştuğumuzda gırtlaktaki kaslar, ses tellerini bir araya getirir. Hava ciğerlerimizden gırtlak yoluyla dışarı çıkarken, ses telleri titreşerek bir ses üretir. Boğazımızın üst kısmı daha sonra bu sesi konuşma üretmek için değiştirir. Nefes aldığımızda ise bir çift kas, havanın akciğerlere kolayca girebilmesi için ses tellerini birbirinden ayırır. Ses tellerinden biri veya her ikisi düzgün hareket etmezse bu işlevler ses bozukluklarına yol açabilir.
Ses tellerinin normal titreşim döngüsü:
- Sol kesit: Titreşim sayısal sırayla aşağı doğru ilerler. Ses tellerinin alt kısımları üst kısımlara göre daha erken kapanmaya başlar (5-7).
- Sağ kesit: her bir vibrasyon evresine karşılık gelen laringostroboskopik bulgu
3-Rezonans ve Artikülasyon Sistemi
Ses Yolu
Ses yolu, ses tellerinin tepesinden başlayıp dudakların kenarına kadar uzanan bir bölgedir. Bir ses yolunun ortalama uzunluğu yaklaşık olarak erkeklerde 17, kadınlarda 14 cm’dir. Ses yolu, ses telleri tarafından yaratılan sesin tüm bölümleri için bir rezonatör ve bir filtre görevi görür. Ses tellerinin oluşturduğu tüm sesler, onları duyabilmemiz için ses yolundan geçmelidir. Ses telleri, anlaşılmaz bir vızıltı tonu gibidir. Bu da filtrenin/rezonatörün sesimizi güzel ve anlaşılır kılmak için ne kadar önemli olduğunu anlamamızı sağlar.
Ses tellerinin ham sesini kendi başına duymayız. Ancak bu videoda, bilim insanları, ses üzerindeki etkisini görmek için ses telli simülatörleri oluşturdular ve simülatörün üzerine farklı ses yolu şekilleri eklediler.
Ses yolunu 3 şekilde inceleyebiliriz:
- Ses yolunu oluşturan kaviteler: farengeal, oral ve nazofarengel
- Kaviteleri çevreleyen yapılar:
Aktif (Mobil) Artikülatörler: Dil, mandibula, dudaklar, velum (yumuşak damak)
Pasif (İmmobil) Artikülatörler: Alveoler çıkıntılar ve dişler, yumuşak damak ve burun sistemi, sert damak, farinks, ağız boşluğu çıkışı
- Kavitelerin ve organların boyutunu, şeklini kontrol eden kaslar: Yüz ve dudak kasları, dil kasları, mandibula kasları, velum kasları
İşitme Sisteminin Konuşmadaki Yeri
Konuşma mekanizmasını anlamak için işitsel sistemleri tanımak gerekir. Ses ve işitsel sistemler, uyum içinde çalışacak şekilde evrimleşmiştir. İşitsel algımız bize konuşmayı doğuştan algılama yeteneği kazandırmıştır. Bu doğal tanıma sistemi, bebeklik döneminde ebeveynlerimizin seslerini tanımamıza izin vermek için tasarlanmıştır ve genellikle biz onların konuşma içeriklerini anlamlandırmaya başlamadan bile önce gelişir.
Araştırmalar, bebeklerin, konuşmayı anlamaya başladıklarından çok önce, 4 ila 7 ay arasında, diğer seslerden insan seslerini ayırmaya başladıklarını göstermektedir.
Düşük seviyeli ses işleme, her iki yarımkürede yapılır:
Sol yarımkürenin bölümleri, dillerin üretimi ve anlaşılmasında uzmanlaşmıştır.
Sağ yarımküredeki bölümler ise perde, tempo, ritim ve konuşmacıların sesleri dâhil olmak üzere müzikal özelliklerin anlaşılmasında ve üretilmesinde rol oynar.
Tüm işitsel sistem; tüm kulak yapısını, vestibulokoklear sinir demetini (işitsel sinir demeti) ve beynin işitsel korteksini içerir.
1. Kulağın Konuşmadaki Yeri
İşitme sistemi, mekanik ve sinir sistemine sahiptir. İşitmenin mekanik kısmı (kulak), üç bölümden oluşur:
İlk bölüm olan dış kulak, kulak kepçesindeki kıkırdakların ve dış akustik meatusun (kulak kanalı) birleşimidir.
İkincisi, orta kulak, timpanik membranı (kulak zarı) ve zarın kendisi ve dış kulaktan geçen ve güçlendirilen ses dalgalarının neden olduğu kulak zarının hareketini aktaran üç özel kemikten oluşur. Bu kemikler sırasıyla, malleus (çekiç), incus (örs) ve stapes (üzengi) olarak adlandırılır. Titreşimler kulak zarından çekice, çekiçten örse ve örsten üzengiye iletilir. Oradan da koklear fenestra ovalis (kokleanın oval penceresi) yoluyla iç kulağa aktarılır.
Son olarak iç kulak; salyangoz benzeri bir boşluk olan koklea ve üst ampulla, ön ampulla ve arka ampulla adı verilen üç yarım daire şeklindeki kanaldan oluşur. Koklea ve üç yarım daire kanalı, koklea fenestra ovalis adı verilen kokleanın en uç girişindeki üzengi kemiğinin hareketiyle uyarılan sıkıştırılamaz bir sıvı ile doldurulur.
Üzenginin hareketi, iç kulak sıvısında basınç dalgalarına neden olur ve bu da koklea (skala timpani) spirali içindeki binlerce tüyü (siliya) uyarır. Tüyler, dört sıra halinde düzenlenmiştir, bir sıra spiralin iç tarafını kaplar. Bu sıradaki tüyler, işitsel sinir demetine bağlanır ve hareket sinyalini beyne iletir.
Skalanın dış ucundaki diğer üç sıra, beyinden sıvı hareketinin arttırılmasını sağlayan geri bildirim alır. Skala timpaninin spiral şekli, konuşma modellerinin ve özelliklerinin geliştirilmesinde önemli olan yarı logaritmik bir ses bilişsel yeteneği sağlar. Bunun son noktasına helikotrema denir.
Yüksek perdeli ses, koklear fenestra ovalisten başlayarak tamamlanır. Ses, helikotremaya doğru ilerledikçe, yüksek perdeli bileşenler bastırılır ve yalnızca daha düşük perdeli bileşenler hayatta kalır. Tüyler uyarıldığında, ürettikleri sinyal, işitsel sinir demeti aracılığıyla beynin sağ ve sol yarım kürelerinde bulunan işitsel kortekse taşınır. Kokleadan işitsel kortekse yolculuk sürecinde, işitsel sinyal beyin sapı ve talamustaki birkaç aktarma istasyonundan geçer.
2. Beynin Konuşmadaki Yeri
Artık, genel olarak konuşmanın kontrolünün beyindeki karmaşık bir ağın parçası olduğu kabul ediliyor. Konuşmanın oluşumu, düşünceleri kelimelere dökmekten, anlaşılır bir cümle oluşturmaya ve ardından doğru sesleri çıkarmak için ağzı fiilen hareket ettirmeye kadar birçok farklı süreci içerir.
Serebrum
Konuşma, öncelikle beynin en büyük bölümü olan serebrum (genellikle sol tarafı) tarafından kontrol edilir. Solak insanların yaklaşık üçte birinde konuşma sağ taraf tarafından kontrol edilebilir.
Broca Bölgesi
Broca bölgesi, beynin sol yarım küresinin ön kısmında bulunur. Fikirleri ve düşünceleri gerçek sözlü kelimelere dönüştürmede önemli bir rolü vardır. Araştırmalarda, konuşmadan hemen önce, en aktif olan bölgenin Broca bölgesi olduğu tespit edilmiştir. Broca bölgesi ayrıca, bilgileri beyninizin motor korteks adı verilen ve ağzınızın hareketlerini kontrol eden başka bir bölümüne iletmeye yardımcı olur.
Wernicke Bölgesi
Bu bölge, esas olarak konuşma ve yazılı dili anlama ve işleme ile ilgilidir. Kulakların hemen arkasında, temporal lobda bulunur. Temporal lob aynı zamanda sesin işlendiği bölgedir.
Arkuat Fasikül
Arkuat fasikül, Wernicke bölgesi ile Broca bölgesini birbirine bağlayan bir sinir grubudur. Kelimeleri oluşturmaya, net bir şekilde konuşmaya ve dil biçimindeki kavramları anlamaya yardımcı olur.
Beyincik
Beyincik, beynin arkasında bulunur. Ağzı açıp kapamak, kolları ve bacakları hareket ettirmek, dik durmak ve dengeyi korumak gibi istemli kas hareketlerini koordine etmekle ilgilenir. Ayrıca dilin işlenmesini de kontrol eder. American Journal of Speech-Language Pathology’de yayınlanan bir inceleme, beyinciğin dil işleme için düşünülenden daha önemli olduğunu öne sürmüştür.
Motor Korteks
Anlaşılır biçimde konuşmak için ağız, dil ve boğaz kaslarını hareket ettirmeliyiz. İşte burada motor korteks devreye girer. Ön lobda yer alan motor korteks, Broca bölgesinden bilgi alır ve yüz, ağız, dil, dudak ve boğaz kaslarına konuşma oluşturmak için nasıl hareket etmesi gerektiğini söyler.
Rezonans ve Artikülasyon
İnsan sesi, esas olarak bir nefesli çalgıdır (yaylı çalgıların işlevlerine sahiptir). Ünlü bir vokal pedagogu olan Prof. McKinney Jamestown C., vokal rezonansı “fonasyonun dış havaya giderken içinden geçtiği hava dolu boşluklar tarafından tını ve/veya yoğunluğun arttırıldığı süreç” olarak tanımlar.
1- Rezonans Sistemi
Ses tellerinin oluşturduğu ses, ses yolu rezonatörleri tarafından değiştirilir. Akustik rezonatörler filtredir ve konuştuğumuzda ses yolu, belirli akustik özellikleri değiştirir ve şekillendirir. Seslendirilmiş sesler, ses yolu rezonatörleri (gırtlak, yutak, ağız boşluğu ve burun boşluğu) tarafından güçlendirilir ve değiştirilir.
2- Artikülasyon (Sesletim) Sistemi
image 556 Genellikle konuşma üretimi ile ilişkilendirilen artikülasyon, insanların fiziksel olarak konuşma seslerini nasıl ürettiklerini belirtir. Artikülasyon (telaffuz ve konuşma), kelimeleri ve cümleleri oluşturan konuşma sesleri dizileri üretmek için dili, dudakları, dişleri ve çeneyi fiziksel olarak hareket ettirme ve amaçlanan bir mesajı iletme veya dinleyiciyi konuşmacının amaçladığı şekilde etkileme yeteneğidir.
Artikülasyon sistemi oldukça karmaşıktır. Tüm kafatasını (cranium) ve yüzü içerir, esnektir. İnsan burnunun, boğazının ve ses tellerinin fiziksel yapısı, birçok benzersiz sesin üretilmesine izin verir. Farklı bölgelerde, farklı kaslar ve nefes alma teknikleri ile farklı sesler üretilir.
Artikülasyon, karmaşık konuşmalara girebilmek için temel ihtiyaç ve istekleri ifade edebilmek için anlaşılır ve yorumlanabilen sesler, kelimeler ve cümleler üretebilmek için önemlidir. Artikülasyon yeterliliği, bireyin konuşmada yer alan organlarının ardışık, uyumlu hareketleriyle belirli bir dile ait konuşma seslerini doğru telaffuz etme becerisidir. Artikülasyon bozuklukları da konuşma seslerinin çıkartıldıkları yeri, biçimi, hızı zamanlaması ve basıncının hatalı üretimine dayalı sorunlardır. Etkili bir konuşma artikülasyonu şu unsurları içerir:
- Akıcılık
- Karmaşıklık
- Doğruluk
- Anlaşılabilirlik
Fonolojik Gelişim
Fonoloji, dillerdeki konuşma seslerinin zihinde nasıl organize edildiği ve anlamı iletmek için nasıl kullanıldığını inceler. Fonolojik gelişim, yetişkin fonolojik konuşma özelliklerini edinme anlamına gelmektedir. Fonolojik gelişim açısından çocuklar arasında belirgin bireysel farklılıklar bulunmaktadır.
Fonolojik bozukluğu olan çocuklarda çeşitli konuşma seslerinin yer değiştirilmesi, düşürülmesi, sözcük öbeklerinin karışması ya da hatalı kullanımı görülmektedir. (Örn: /ayakkabı/ yerine /ayapkarı/, /kitap/ yerine /kipat vb. demek gibi). Aynı zamanda, heceler ve sözcükler içindeki seslerin sıralanma ve seçilme hatalarını da içerir. Bu probleme sahip çocukların konuşmasındaki hatalar, tutarsızlık gösterebilir. Çocuk, bir kelimede bir sesi üretirken, bir başka kelimede aynı sesi yanlış üretebilir. Bu nedenle fonolojik bozukluğu olan çocukların konuşmasının anlaşılması son derece güçtür.
Fonolojik bozukluğu artikülasyon bozukluğundan ayıran en önemli fark; artikülasyon bozukluğunda çocukların yanlış ürettikleri sesler ses dağarcığında yer almazken, fonolojik bozukluğu olan çocuklarda sesler ses dağarcığında bulunur fakat çocuk hedef sesin yerine farklı bir ses seçer ve bunu kullanır.
Artikülasyon ve fonolojik bozukluğu olan çocukların tedavisinde, dil ve konuşma uzmanı (DKU) tarafından yapılacak test ve değerlendirmelerle çocuğun yanlış ürettiği konuşma sesleri tespit edilir ve probleme yönelik uygun terapi programı geliştirilir.
Dilin Tanımı
Mutluluğu ifade etmek için gülebiliriz, duyguları ifade etmek için ağlayabiliriz, çığlık atabiliriz. Ancak her şeyden önce iletişim sistemimiz dildir.
Dil yoluyla iletişim dilsel iletişim olarak adlandırılabilir. Yukarıda belirtilen diğer yollar – gülmek, gülümsemek, çığlık atmak vb. – dilsel olmayan iletişim türleridir. İnsan olmayan türlerin çoğu veya tamamı bilgi alışverişinde bulunabilir, ancak hiçbirinin herhangi bir şekilde dil ile karşılaştırılabilecek karmaşıklıkta bir iletişim sistemine sahip olduğu bilinmemektedir.
Dilin Yapısı
Tüm dillerin, anlamlı iletişimi mümkün kılan temel yapısal kuralları vardır. Dilin beş ana bileşeni; fonemler, morfemler, sözcükbirim, sözdizimi ve bağlamdır. Fonem, bir dilde anlam değişikliğine neden olabilen ancak kendi başına anlamı olmayan en küçük ses birimidir. Morfem, bir harf dizisine (fonem) belirli bir anlam sağlayan bir kelimenin en küçük birimidir. İki ana biçimbirim türü vardır: serbest biçimbirimler ve bağlı biçimbirimler. Sözcükbirim, tek bir kelimenin tüm çekimli biçimlerinin kümesidir. Sözdizimi, bir kişinin tam cümleler oluşturduğu kurallar dizisidir. Bağlam, belirli bir anlamı iletmek için dildeki her şeyin birlikte nasıl çalıştığıdır.
Dil Edinimi Kuramları
Davranışçılık: Ivan Pavlov, John Watson, Edward Thorndike, B.F. Skinner’e göre öğrenme, belirli bir çevresel uyaranın sunulmasının ardından doğru bir tepki gösterildiğinde gerçekleşir. Öğrenme, davranış değişikliğidir. Bir uyaran ve bir tepki arasında bağlantı geliştirme süreci olarak görülür. Bu işleme koşullandırma denir. Birey, belirli bir şekilde davranarak bir uyarana yanıt verir. Davranış pekiştirilirse (yani ödül veya ceza ile), bu davranışın sonraki bir durumda ortaya çıkma olasılığı artar veya azalır. Davranış pekiştirildikçe alışkanlıklar oluşur.
Öğrenme, genetik faktörlerden çok çevresel faktörlerin bir sonucudur. Çocuk, temiz bir sayfa (tabula rasa) olarak doğar ve çevre mesajlarını bu temiz sayfaya yazar. Öğrencinin öğrenmesinin sorumluluğu tamamen öğretmene aittir. Öğretmenin rolü, öğrencilerde iyi dil alışkanlıkları geliştirmektir.
Ders temellidir, yüksek düzeyde yapılandırılmıştır. Beceriler belirli bir sırayla öğretilir: Dinleme ve konuşma, ardından okuma/yazma.
Mentalizm ve Chomsky: Mentalizm, zihnin insan davranışını belirlemek için önemli olduğu inancıdır. Chomsky, davranışçıların dil ediniminin mantıksal sorununu fark edemediklerini savundu: Çocuklar, dil hakkında, duydukları dil örneklerine dayanarak makul bir şekilde öğrenmeleri beklenebilecek olandan daha fazlasını öğrenirler ve hiç duymadıkları bir dil üretebilirler. Çocukların zihinleri, çevreden duydukları dili taklit ederek doldurulacak boş sayfalar değildir. Çocuklar, dilin altında yatan kuralları kendileri keşfetmelerini sağlayan doğuştan gelen bir dil öğrenme kapasitesiyle (dil edinme aygıtı) doğarlar.
Bilişselcilik: Davranışçılığın aksine bilişsel psikoloji, insan zihninin düşünme ve öğrenme şekliyle, öğrenmeye dâhil olan bilişsel süreçlerle ve öğrenenin öğrenme sürecine nasıl dâhil olduğuyla ilgilenir. Öğrenci, öğrenilen dilin sistemini düzenlemek için çeşitli zihinsel stratejiler kullanarak öğrenme sürecinde aktif bir katılımcı olarak görülür. Öğrenme, bilginin kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe aktarıldığı beyin süreçlerinin bir sonucu olarak gerçekleşir. Bunun olabilmesi için yeni bilgilerin eski bilgilerle ilişkilendirilmesi ve bilgilerin ve kavramların mantıksal olarak düzenlenmesi gerekir. Öğretmenin rolü, öğrencilerin daha sonra hatırlamak için yeni bilgileri düzenlemelerine yardımcı olmaktır.
Yapılandırmacılık (Konstrüktivizm): Yapılandırmacılık; öğrenmeyi, öğrencinin aktif olarak yeni fikirler veya kavramlar oluşturduğu veya inşa ettiği bir süreç olarak görür. Bir şeyleri deneyimlerimizin doğrudan bir sonucu olarak öğreniriz, ancak bu deneyimleri hayatımızın farklı aşamalarında anlamlandırırız. Piaget, bilişsel gelişimin, bilişsel yapılardaki ardışık nitel değişiklikler dizisi yoluyla gerçekleştiğine inanıyordu.
Etkileşimcilik: Dil, çocuk ile çocuğun içinde geliştiği çevre arasındaki etkileşimin bir sonucu olarak gelişir. Bakım verenin konuşması, çocuğun yeteneğine uyacak şekilde değiştirilir. Bu değiştirilmiş dil, dil edinim sürecinde çok önemli bir unsurdur.
Çoklu Zeka Kuramı: Teori, her bireyin farklı derecede sahip olduğu 8 farklı zekâ biçiminin olduğunu belirtir:
- Sözel/Dilbilim
- Mantıksa/Matematiksel
- Mekansal
- Bedensel/Kinestetik
- Kişilerarası
- İçsel
- Müzikal
- Natüralist
Öğretme/öğrenme her kişinin gücüne (belirli zekâlara) odaklanmalı ve öğrenmenin değerlendirilmesi sadece belirli formları değil tüm formları ölçmelidir. Bireyler, tercih ettikleri zekâlarını öğrenmede kullanmaya teşvik edilmelidir.
Çocuğun Dil Gelişimindeki Evreler
İnsan konuşmasına yol açan öğrenme, hamileliğin son üç ayında başlar. İnsanoğlu o kadar konuşkandır ki, İngiliz fonetikçi D. B. Fry, Homo Loquens’in ( Latince’de konuşan anlamına gelir) türümüz için Homo Sapiens kadar uygun bir isim olacağını belirtmiştir. Gün içerisinde, 4 ila 6 saatlik sürekli konuşmaya eşdeğer olan 40.000 kadar kelime kullanabiliriz.
Yeni doğanlar, hiçbir şey söylemeden saatlerce ses çıkarmayı başarır. Dil gelişiminin hesabı, genellikle çocuğun ilk tanınabilir kelimeleri ile başlar ve bu noktadan itibaren dil gelişiminin zamanlamasını ve sırasını belgeler. Gelişimsel dilbilimciler, kelimelerin ilk kullanıldığı yaşı ve sözdizimsel yapıların kazanılma sırasını not eder. Ancak bu, önemli soruları cevapsız bırakır:
- Bebekler neden bunları yapar?
- Onları ilk etapta dikkatini konuşulanlara vermeye motive eden nedir?
- Bebekler, ilk kelimelerini telaffuz etmeden önce ne yapıyor?
- Bu önemli olayın temelleri nasıl atılıyor?
Bebeğin konuşmaya başlaması bir yıl alır, ancak o yılın her gününde dille ilgili çeşitli mekanizmalar gelişmeye devam eder. Bebekler, konuşma diline dilsel olmayan veya dil ötesi bir yol boyunca giderler, onları konuşmacı olmaya hazırlayan algısal yetenekleri, ses davranışını ve sinirsel kapasitelerini geliştirirler. Bebekler, etrafta onları duyacak birileri olsa da olmasa da, çok iyi konuşurlar. Yaklaşık 70 yıl önce İsviçreli psikolog Jean Piaget, çocuklar arasında “özel konuşma” dediği şeyin varlığını fark etti.
Küçük çocuklar, yalnız olduklarında uzun konuşma nöbetlerine girerler. Çevrelerinde dinleyiciler olsa bile genellikle onlarla iletişim kurma niyeti olmadan konuşurlar. Diğer şeyler eşit olduğunda, daha sesli bebekler, diğer bebeklere göre dili daha hızlı öğrenebilir. New York Şehir Üniversitesi’nden Katherine Nelson, bir çocuk 20 aylıkken bir kayıt oturumunda alınan ifadelerin sayısının, çocuğun daha sonra dili öğrenme hızıyla ilişkili olduğunu belirtmiştir. Konuşkan çocuklar, diğer bazı gelişimsel dil ölçümlerinde, suskun olduklarına hükmedilen çocuklara göre daha yüksek puan alırlar. Kısacası, çocuklar dili kendi kendilerine konuşarak öğreniyor gibi görünmektedir.
Bebeği konuşmaya motive eden de bilgi aktarma ihtiyacından ziyade muhtemelen dilin sosyal ve duygusal yönüdür. Oyuncak telefonda konuşan bir bebek, telefon kulağına yakın, soyut bir şekilde boşluğa bakarken; muhtemelen aklında bir dinleyici varken mırıldanır, duraklar, mırıldanır, tekrar duraklar, vb. Bebek, hiçbir şey söylenemese de, açıkçası bizler gibi davranmaktan ve ses çıkarmaktan zevk alır.
Annelerin bebeklerine hitap ettiği prozodik olarak abartılı konuşmalar üzerine çalışan Anne Fernald, annelerin ses perdelerini ne kadar çok değiştirirse, bebeklerin de o kadar çok hoşuna gittiğini bildiriyor.
Bebekler ayrıca etkileyici yüzleri de severler. Edward Tronick ve meslektaşları tarafından British Columbia Üniversitesi Çocuk Hastanesi’nde yapılan ve annelere bebeklerine “poker (ifadesiz) suratlı” bakmaları talimatının verildiği bir deneyde, bebekler daha az gülümseyip, koltuklarına yığılıp, başka tarafa bakmıştır. Bebek, bir ebeveynin konuşulan dil hakkında sağlayabileceği tüm bilgileri bu “sözel olmayan” ipuçları kompleksi aracılığıyla alır diyebiliriz. Bebekler annelerinin gözlerine baktıklarında, konuşurken onun ne düşündüğünü görürler ve böylece ne hakkında konuştuğunu çıkarabilirler.
Bebekler belirli konuşma parçalarını nesneler ve olaylarla ilişkilendirmeyi öğrendikçe kelimeleri de öğrenirler. Bunu yaparken, kişisel iletişim aracı olarak konuşmadan, dış dünyaya ifade aracı olarak konuşmaya geçiş yaparlar.
Sosyal ve Duygusal Beyin
Konuşma için biyolojik alt yapı üzerine yapılan çalışmaların çoğu yetişkin beynine ve tamamen gelişmiş dile odaklanmıştır. Sol beyin yarım küresi hasar gördüğünde, yetişkin konuşmacının afazik hale gelme, yani kelimeleri akıcı bir şekilde alamama ve üretememe olasılığının daha yüksek olduğu bir yüzyıldan fazla bir süredir bilinmektedir. O halde yetişkin beyninin “konuşma merkezleri” sol yarıkürededir. Bununla birlikte, sol yarımküre hâkimiyeti aslında dilin gelişiminde oldukça geç ortaya çıkabilir.
Yetişkinlerde ve büyük çocuklarda, yüzün sol tarafı, sağdan daha fazla duyguyu ortaya çıkarır. Bu, yüzün sol tarafını harekete geçiren sağ beyin yarım küresinin duygu ifadesinde daha fazla yer alması gerçeğiyle tutarlıdır.
Bebek, bir yetişkinin bir dili dilbilgisi ve sözcük dağarcığı üzerinde bilinçli olarak çalışarak öğrendiği gibi bir dili öğrenmez. Bunun yerine, bebek “sözsüz” yollarla iletişim kurmanın bir yan etkisi olarak dili az çok tesadüfen öğrenir. Ama bu tam olarak nasıl oluyor? Seslendirme ve sözelleştirme arasındaki boşluk hangi adımlarla kapatılır?
Araştırmalar, dilin ardışık aşamalarda geliştiğini gösteriyor. Bu aşamalar, bir sese yönelme, işaret etme, bebeleme, sözcükleri söyleme gibi dilin gelişimindeki standart kilometre taşları değil, daha çok dilsel kapasitenin gelişimindeki daha temel aşamalardır:
-
Aşama: Sesle Öğrenme
Dil hakkında öğrenilecek çok şey vardır ve bebekler buna erken başlar. Gebeliğin son üç ayında, normal gelişen fetüs, annesinin sesini rahim içinde duyabilir. Rahim içi ses kayıtları, annenin sesinin diğer insanların seslerinden belirgin şekilde daha fazla işitildiğini göstermektedir. Yenidoğanın annenin sesine ilgi göstermesi, muhtemelen bu doğum öncesi maruziyetten kaynaklanmaktadır.
Anadil
Anne-bebek bağı, dilsel topun yuvarlanmasını başlatan yapıdır. Duygusal bağ, duyguların sözlü ve yüz ifadeleriyle rutin olarak iletildiği bir kanaldır. Bu açık kanalda konuşulan dil, aynı ipucu akışına yeni bilgiler yerleştirerek anne-bebek arasındaki bağdan yararlanır.
Hece
Yaşamın ilk yılındaki vokal öğrenmenin çoğu algısaldır. Bu, bebekler kendi ağız hareketleri üzerinde kontrol geliştirdiklerinde değişmeye başlar. Daha sonra, önceki çığlıklardan, uğultulardan ve ağlamalardan temelde farklı sesler ve düzgün heceler üretmeye başlarlar. Bebelemenin (babbling) normalde bir çocuk 6 ila 10 aylıkken başladığını biliyoruz. Bebekler ses çıkarırken ağızlarını ritmik olarak açıp kapatmaya başlarlar ki bu yetişkin konuşmacılarınkine çok benzer heceler üreten bir eylemdir.
Doğuştan sağır bebekler genellikle bebelemeye geç başlarlar ve işitme bozukluğu olmayan bebeklere göre daha küçük ses repertuarlarına sahiptirler, ancak işitme kaybı bebelemeyi ortadan kaldırmaktan çok, geciktirir. Ayrıca gecikme, sağır çocukların diğer insanları duyamamasından değil, kendilerini duyamamasından kaynaklanmaktadır.
Diğer araştırmalar da bebelemenin dilsel çevreden ziyade biyolojinin sonucu olduğunu öne sürüyor. 1980’lerin başında, farklı dil topluluklarında yetiştirilen bebeklerin bebelemelerini incelediğinde benzer ses repertuarlarına sahip oldukları görüldü. Mamadaki “m” gibi erken sesler hemen hemen her dilde görünür ve her zaman aynı şekilde duyulur.
-
Aşama: Depolama
California Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, bebeklerin kelimeleri 8 aylıkken, herhangi bir şey söyleyemeden ve dilbilgisi dilinin keyfi kurallarını ve soyut temsillerini öğrenemeden çok önce anladığını ortaya koymuştur. İlk tanınabilir bebek konuşması genellikle “Kapıyı aç” veya “Nerede?” gibi başkalarının konuşmasında sıkça görülen kelime dizileridir ve ezbere öğrenilmiştirler.
Şimdiye kadar gerçekleştirilen öğrenme ve depolamanın çoğunun sağ beyin yarım küresi tarafından gerçekleştirildiği görülmüştür. Son araştırmalar, iki yaşından önce sağ yarımküredeki hasarın dil anlama becerisini sol yarımküredeki hasardan daha fazla bozduğunu gösteriyor.
-
Aşama: Analiz ve Hesaplama
2 yaş civarı, beyinde spesifik bir dilsel modül ortaya çıkar. Bu modül, bebeğin depolanmış sözlerinde yinelenen öğeleri bulur ve böylece yetişkin konuşmacılar tarafından yaratılan sözcelerin bir araya getirilme kurallarını öğrenir.
Bir araştırmada, 20 ila 36 aylık çocukların aniden dilbilgisi hataları yapmaya başladıkları gözlenmiştir. Daha önce çocuklar “giderim” kelimesinin geçmiş zaman kipi gerektiğinde “gittim” diyebilirken, birdenbire “ben gitti” demeye başlayacaklardır. Bu gecikmeler, çocukların yalnızca duyduklarını yeniden üretmek yerine, artık sözcükleri sözcük ögelerinden “hesapladıklarına” işaret eder.
-
Aşama: Entegrasyon ve Detaylandırma
Dil gelişiminin bu aşamasına ulaşan çocuklar, çok daha fazla dil bilgisine ulaşmaya ve bunu giderek daha kolay bir şekilde uygulamaya koymaya başlar. Çocuklar, analitik ve depolama mekanizmalarını bir kez entegre ettiklerinde, çok daha geniş bir sözlük elde edebilirler.
Depolanmış ses formlarına uygulanan yapısal analiz, kurallar üretir. Kurallar, sırayla, yeni kelimelerin öğrenilmesini hızlandırarak, gelen ifadelere düzenlemeyi dayatır. Örneğin, Türkçe’de isimlere –ler, -lar eklenmesiyle çoğul hale getirildiğinin bilinmesi, isimleri cümle içinde bulmayı ve böylece yeni isimleri öğrenmeyi kolaylaştırır. Sözcük kapasitesi genişlerken, cümle oluşturma daha otomatik hale gelir.
Aylara Göre Dil Gelişim Tablosu
Çocuklarda Dil Gelişimi Ölçümü
Ortalama Sözce Uzunluğu (OSU)
Ortalama cümle uzunluğunu “bir çocuğun yetişkin dilini edinmedeki ilerlemesini değerlendirmek için en önemli tek kriter” olarak kabul eden araştırmacılar vardır. Roger Brown, yüzyılın sonunda çocuk dilinde en sık bahsedilen yapısal karmaşıklık göstergelerinden biri olduğu kanıtlanan Ortalama sözce Uzunluğunu savunmuştur.
Çocukların dil becerilerinin çok yönlülüğü sözcelerindeki ortalama biçimbirim sayısıyla ilişkilidir. Bir çocuğun dil örneğinden alınan ortalama 50-100 sözcenin toplam biçimbirim sayısına bölünmesiyle elde edilen ortalama sözce uzunluğu (OSU) o çocuğun diğer dil becerileri ile ilgili fikir verebilmektedir. Örneğin OSU puanı 1.00 olduğunda çocuğun tek sözcük aşamasında ortalama 1 yaşında bir çocuk olması beklenir. Brown’un Dilbilgisel Gelişim Evreleri Tablosu:
Wug Testi
Wug Testi, 1958 yılında Jean Berko tarafından İngilizce konuşan çocuklarda çoğul ve diğer çekim biçimbirimlerinin edinimini araştırmayı amaçlayan bir deneydi. Berko, çocuğa ‘’Wug‘’ adını verdiği yapay bir nesne hediye etti. Çocuğa bir başka nesne verirken “Şimdi iki tane var mı?” diye sordu. Bu ipucu üzerine, test edilen çocukların çoğu, daha önce hiç duymamış olmalarına rağmen ‘’-lar‘’ ekini uygulayarak ‘’Wuglar‘’ yanıtını verdi.
Konuşma ve Dil Bozuklukları
Konuşma bozuklukları, konuşma seslerinin ve bölümlerinin algı, motor üretimi veya fonolojik temsili ile ilgili herhangi bir zorluk veya zorlukların birleşimine atıfta bulunan bir çatı terimdir. Konuşma sesi bozuklukları organik veya fonksyionel olabilir:
Organik konuşma bozuklukları, altta yatan motor/nörolojik, yapısal veya duyusal/algısal bir nedenden kaynaklanır. Fonksiyonel konuşma bozuklukları idiyopatiktir – bilinen bir nedeni yoktur.
Organik Konuşma Bozuklukları
Organik konuşma bozuklukları; motor/nörolojik bozukluklardan (örneğin, çocuklukta konuşma apraksisi ve dizartri), yapısal anormalliklerden (örneğin, yarık dudak/damak ve diğer yapısal eksiklikler veya anomaliler) ve duyusal/algısal bozukluklardan (örneğin, işitme bozukluğu) kaynaklanan bozuklukları kapsar.
Motor/Nörolojik Bozukluklar
Apraksi
Apraksi, yeterince anlaşılmamış bir nörolojik durumdur. Kişiler, kasları normal olmasına rağmen bazı motor hareketleri yapmakta zorlanır ya da yapamaz.
Apraksi bir dizi farklı biçimde ortaya çıkabilir. Bir form orofasiyal apraksidir. Orofasiyal apraksisi olan kişiler, yüz kaslarını içeren belirli hareketleri gerçekleştiremezler. Örneğin, dudaklarını yalayamayabilir veya göz kırpamayabilirler.
Konuşma apraksisinde kişi konuşmak için ağzını ve dilini hareket ettirmeyi zor veya imkansız bulur. Bu, kişinin konuşma arzusuna sahip olmasına ve ağız ve dil kaslarının fiziksel olarak kelime oluşturabilmesine rağmen gerçekleşir.
Dizartri
Beyin ve sinir sistemi bir şekilde hasar görürse dizartri gelişebilir. Dizartri şu durumlarda oluşabilir:
Gelişimsel: beyin felci gibi doğumdan önce veya doğum sırasında beyin hasarının bir sonucu olarak ortaya çıktığında
Edinilmiş: inme, ciddi kafa travması veya beyin tümörü gibi yaşamın ilerleyen dönemlerinde beyin değişikliklerinin veya Parkinson hastalığı veya motor nöron hastalığı gibi ilerleyici bir durumun sonucu olarak ortaya çıktığında
Yarık Damak/Dudak ve Diğer Orofasiyal Anomaliler
Dudak oluşturan doku doğumdan önce tam olarak birleşmezse yarık dudak oluşur. Bu, üst dudakta bir açıklığa neden olur. Yarık dudaklı çocuklarda yarık damak da olabilir. Yarık damaklı çocuklar genellikle beslenme ve net konuşma ile ilgili sorunlar yaşarlar. Ayrıca işitme problemleri ve dişlerinde problemler de olabilir.
Duyusal/Algısal Bozukluklar
İşitme Problemleri
İşitme kaybı, çocuğun konuşma ve dil becerilerinin gelişimini etkileyebilir. Bir çocuk işitme güçlüğü çektiğinde, beynin iletişim için kullanılan alanları uygun şekilde gelişmeyebilir. Bu, anlamayı ve konuşmayı çok zorlaştırır.
Fonolojik Konuşma Bozuklukları
Fonolojik bozukluklar öngörülebilir, birden fazla sesi etkileyen kural tabanlı hatalara (örn. harf silme ya da ekleme, yanlış harf kullanımı vb.) odaklanır. Artikülasyon ve fonolojik bozukluklar arasında net bir ayrım yapmak genellikle zordur. Bu nedenle, birçok araştırmacı ve uzman, nedeni bilinmeyen konuşma hatalarına atıfta bulunurken daha geniş bir terim olan “konuşma sesi bozukluğu” terimini kullanmayı tercih eder.
Fonksiyonel Konuşma Bozuklukları
Fonksiyonel Konuşma Bozukluklarının Nedenleri
Fonksiyonel konuşma bozukluklarının nedeni bilinmemektedir; ancak bazı risk faktörleri araştırılmıştır. Sık bildirilen risk faktörleri şunları içerir:
- Cinsiyet: konuşma sesi bozukluklarının görülme sıklığı erkeklerde kadınlardan daha yüksektir.
- Doğum öncesi ve perinatal sorunlar: hamilelik sırasında anne stresli olması veya enfeksiyonlar, doğum sırasındaki komplikasyonlar, erken doğum ve düşük doğum ağırlığı gibi faktörlerin, konuşma sesini edinmede gecikme ve konuşma sesi bozukluklarıyla ilişkili olduğu bulunmuştur.
- Aile öyküsü: konuşma ve/veya dil güçlüğü çeken aile üyeleri (ebeveynleri veya kardeşleri) olan çocukların konuşma bozukluğuna sahip olma olasılığı daha yüksektir.
- Kalıcı efüzyonlu orta kulak iltihabı: efüzyonlu kalıcı orta kulak iltihabı (genellikle işitme kaybıyla ilişkilidir), konuşma gelişiminde bozulma ile ilişkilendirilmiştir.
- Felç veya travmatik beyin hasarı
- Apraksi
- Dizartri
- Gırtlak ve ağız kanseri
Çocuklarda şu sorunlar varsa da konuşma bozuklukları ortaya çıkabilir:
- Otizm gibi gelişimsel bir bozukluk
- Down sendromu gibi bir genetik sendrom
- Kulak enfeksiyonları veya diğer nedenlerden kaynaklanan işitme kaybı
- Serebral palsi veya kafa travması gibi beyin hasarı
Çocuklarda görülen bazı konuşma bozuklukları:
- Çocukluk Çağı Konuşma Apraksisi
- Dizartri
- Orofasiyal Miyofonksiyonel Bozukluklar
- Konuşma Sesi Bozuklukları
- Kekemelik
- Ses Bozuklukları
Fonksiyonel konuşma bozuklukları şunlardır:
• Çocukluk Çağı Konuşma Apraksisi
• Dizartri
• Orofasiyal Miyofonksiyonel Bozukluklar
• Konuşma Sesi Bozuklukları
• Kekemelik
• Ses Bozuklukları
Tıbbi ve Gelişimsel Durumlar
· Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)
· Otizm (Otizm Spektrum Bozuklukları)
· Yarık Dudak ve Damak
· Sağ Yarımküre Beyin Hasarı
· Travmatik Beyin Hasarı Dil Bozuklukları
Okul Öncesi Dil Bozuklukları
• Öğrenme Güçlüğü (Okuma, Heceleme ve Yazma)
• Seçici Dilsizlik
Çocuklukta Konuşma Apraksisi (ÇKA)
Apraksi, konuşmayı zorlaştıran bir motor konuşma bozukluğudur. Konuşmanın gerçekleşmesi için mesajların beyninizden ağzınıza gitmesi gerekir. Bu mesajlar kaslara ses çıkarmak için nasıl ve ne zaman hareket etmesi gerektiğini söyler. Bir çocuğun konuşma apraksisi olduğunda, mesajlar doğru bir şekilde iletilmez. Çocuk, kasları zayıf olmasa bile dudaklarını veya dilini doğru şekilde hareket ettiremeyebilir.
Çoğu zaman, ÇKA’nın nedeni bilinmemektedir. Bazı durumlarda beyne hasarı, ÇKA’ya neden olur. Hasar, genetik bir bozukluk veya sendromdan ya da inme veya travmatik beyin hasarından kaynaklanabilir.
ÇKA’lı bir çocuk ne söylemek istediğini bilir. Sorun, çocuğun nasıl düşündüğü değil, beynin ağız kaslarına hareket etmesini nasıl söylediğidir. ÇKA’lı bir çocuk, konuşma seslerini normal bir sırayla öğrenemez ve tedavi olmadan ilerleme kaydedemez.
ÇKA’lı tüm çocuklar aynı değildir. Çocuk, aşağıdaki belirtilerin bir kısmını veya tamamını gösterebilir. Eğer çocuk;
- kelimeleri her zaman aynı şekilde söyleyemiyorsa,
- yanlış heceye veya kelimeye vurgu yapma eğilimindeyse,
- sesleri bozuyor ya da değiştiriyorsa,
- kısa kelimeleri uzun kelimelere göre daha net söyleyebiliyorsa aile bir uzmana görünmelidir.
ÇKA’lı çocukların aşağıdakiler de dâhil olmak üzere başka sorunları da olabilir:
- ince motor becerilerde zorluk
- gecikmeli dil
- okuma, heceleme ve yazma ile ilgili sorunlar
Teşhis
Teşhis için bir Dil konuşma uzmanı (DKU), çocuğun konuşma ve dil becerilerini test edebilir. Konuşma sesi bozukluğu olan birçok çocukta dil bozukluğu da vardır. ÇKA’yı test etmek için DKU, çocuğun sözlü-motor becerilerine, konuşma melodisine (tonlama) ve farklı sesleri nasıl söylediğine bakacaktır.
Tedavi
ÇKA’lı bir çocuk bir DKU ile çalışmalıdır. Tedavinin amacı çocuğun sesleri, kelimeleri ve cümleleri daha net söylemesine yardımcı olmaktır. Çocuğun daha iyi olması için konuşma pratiği yapmalıdır. Çocuk, iletişim kurmak için işaret dilini öğrenebilir veya resimli tahtaları veya konuşan bilgisayarları kullanmayı öğrenebilir. Buna artırıcı ve alternatif iletişim (AAİ) denir.
Dizartri
Dizartri, beyin hasarı nedeniyle konuşma kaslarınız zayıfladığında ortaya çıkar. Bir motor konuşma bozukluğudur ve hafif veya şiddetli olabilir. Dizartri, diğer konuşma ve dil problemleriyle (örn. apraksi, afazi) ortaya çıkabilir.
Dizartriye beyin hasarı neden olur. Felç, beyin travması, tümör vb gibi nedenler beyin hasarına neden olabilir. Beyin hasarı da dizartriye neden olur.
Belirtiler, genelde anlaşılması zor olan, “mırıldanma” şeklinde, yavaş veya çok hızlı, yumuşak konuşma, dili, dudakları ve çeneyi çok iyi hareket ettirememek, robotik veya dalgalı ses, kısık, nefes nefese veya burundan konuşma sesini içerir.
Tedavi
DKU ile çalışma, sahip olunan dizartri tipine ve ne kadar şiddetli olduğuna bağlı olacaktır. DKU ile şunlar üzerine çalışılabilir: nefes kullanımı, ağız kaslarını güçlendirme, net konuşma vb. DKU, ayrıca aile ile birlikte çalışarak hastayla konuşmayı ve onu anlamanın yollarını öğrenmelerine yardımcı olabilir.
Yarık Damak
Yarık damakla doğan çocuklar, şu sorunlara yardımcı olmak için konuşma-dil terapisine ihtiyaç duyabilir: Artikülasyon ve Rezonans Bozuklukları,Burundan konuşma, Rezonans bozukluğu vb
Tedavi
Konuşma terapisi mümkün olan en kısa sürede başlamalıdır. Konuşma terapisine erken başlayan çocuklar daha başarılı olma eğilimindedir. Terapi daha büyük çocuklara da yardımcı olabilir, ancak ilerlemeleri daha yavaş olabilir çünkü motor kalıpları daha yerleşiktir.
Orofasiyal Miyofonksiyonel Bozukluklar (OMB)
Orofasiyal miyofonksiyonel bozukluklar, yüz ve ağzın anormal hareketlerini ifade eder. OMB, yüz ve ağızdaki kasların ve kemiklerin normal büyümesine ve gelişmesine müdahale edebilir. OMB’si olan kişilerde konuşma, yutma ve burundan nefes alma sorunları görülebilir. Bazı çocuklar konuşurken, içerken veya yemek yerken dillerini dışarı iterler.
Çocuğun OMB’si olup olmadığını öğrenmek için birçok uzman devreye girebilir. Diş hekimi ve ortodontist çocuğun dişlerine ve çenesinin nasıl hareket ettiğine bakacaktır. Doktorlar, alerji testi yapabilir ve çocuğun bademciklerini ve adenoidlerini kontrol edebilir. DKU’lar, çocuğun konuşmasını test eder ve nasıl yediğine, içtiğine ve nefes aldığını değerlendirirler.
Tedavi
Solunum problemleri tıbbi olarak değerlendirilip, tedavi edildikten sonra, DKU’lar, çocuğun şunları yapmasına yardımcı olabilir: ağız ve yüz hareketlerine daha fazla dikkat etme, konuşurken, içerken ve yemek yerken dil ve ağız kaslarının nerede olduğunu bilme, sesleri daha net söyleyebilme vb.
Kekemelik
Hepimizin düzgün konuşmadığımız zamanlar olur. Söylediklerimize “ee” veya “şey” ekleyebiliriz ya da bir ses ya da kelimeyi birden fazla söyleyebiliriz. Bunlara akıcısızlık denir.
Kekemesi olan kişilerde daha fazla ve farklı türde akıcısızlıklar olabilir. Kelimelerin bazı kısımlarını tekrar edebilirler (tekrarlar), bir sesi uzun süre uzatabilirler (uzatmalar) veya bir kelimeyi çıkarmakta zorlanabilirler (bloklar).
Kekemelik günden güne değişebilir. Stres veya heyecan daha fazla kekemeliğe neden olabilir. Kekemeler, bazen başlarını sallama veya göz kırpma gibi davranışları kekemeliği durdurmak ya da engellemek için kullanırlar. Ayrıca kekemeliklerini önlemek için belirli kelimeleri kullanmaktan kaçınabilir veya farklı kelimeler kullanabilirler.
Nedenler
Kekemelik genellikle 2 ila 6 yaş arasında başlar. Pek çok çocuk, 6 aydan daha kısa süren normal akıcısızlık dönemlerinden geçer. Bundan daha uzun süren kekemelik tedavi gerektirebilir. Kekemeliğin tek bir nedeni yoktur. Olası nedenler şunları içerir:
Aile öyküsü: Kekeleyen birçok insanın aynı zamanda kekeleyen bir aile üyesi vardır.
Beyin farklılıkları: Kekeleyen kişilerin konuşma sırasında beyinlerinin çalışma biçiminde küçük farklılıklar olabilir.
Hangi çocukların kekelemeye devam edeceğini her zaman bilemezsiniz, ancak risk faktörleri şunlardır:
Cinsiyet: Erkeklerin kızlara göre kekemeliğe devam etme olasılığı daha yüksektir.
Kekemeliğin başladığı yaş: 3.5 yaşında veya daha sonra kekemeliğe başlayan çocukların kekemeliğe devam etme olasılığı daha yüksektir.
Aile iyileşme öyküleri: Kekemeye devam eden aile üyeleri olan çocukların da kekemeliğe devam etmesi daha olasıdır.
Teşhis
- Çocuğun, kekemeliği 6-12 ay veya daha uzun süredir devam ediyorsa,
- Geç (3.5 yaşından sonra) kekelemeye başladıysa,
- Daha sık kekelemeye başladıysa,
- Konuşurken geriliyor veya mücadele ediyorsa,
- Konuşmaktan kaçınıyor veya konuşmanın çok zor olduğunu söylüyorsa,
- Ailede kekemelik öyküsü varsa, çocuğu bir DKU’nun değerlendirmesi gerekir.
Kekemelik Testi
Çocuğun kekeleyip kekelemediğini anlamak kolay değildir. DKU aşağıdaki noktalara bakacaktır:
- Akıcısızlık türü (Tipik akıcısızlık mı yoksa kekemelik benzeri mi?)
- Kekemelik benzeri olan akıcısızlıkların sayısı
- Çocuk, kekelediğinde nasıl tepki veriyor?
- Çocuk, konuşmasını nasıl “düzeltmeye” çalışıyor (konuşmaya baştan mı başlıyor, yoksa konuşmayı bırakıyor mu)?
DKU, çocuğun konuşmasını ve dilini de test edecektir. Bu test, çocuğun sesleri ve kelimeleri nasıl söylediğini, başkalarının söylediklerini ne kadar iyi anladığını ve düşünceleri hakkında konuşmak için kelimeleri ne kadar iyi kullandığını içerir.
Tedavi
Kekemeliğe yardımcı olmanın farklı yolları vardır. Tedavi planında, genellikle aile, çocuk ve çocuğun öğretmeni bulunur. Tedavi aşağıdakilerden bir veya daha fazlasına bağlı olacaktır:
- Çocuğun ne kadar kekelediği
- Çocuğun kekelerken nasıl tepki verdiği
- Kekemeliğin çocuğun günlük yaşamını nasıl etkilediği
- Kekelediğinde başkalarının çocuğa nasıl tepki verdiği
- Çocuğun yaşı
Okul öncesi çocuklardaki kekemelik tedavisi, çocuğun konuşma şeklini değiştirmesine ve konuşmasını kolaylaştırmaya odaklanır.
Daha büyük çocuklar ve yetişkinler için tedavi, kekemeliği yönetmeye odaklanır.
Bir DKU, kekemelik sorunu yaşayanların, okulda, işte ve farklı sosyal ortamlarda daha az gergin hissetmelerine ve daha özgürce konuşmalarına yardımcı olacaktır. Uzman ayrıca kişinin kendisini korkulu veya endişeli yapan konuşma durumları (restoranda yemek siparişi verme, telefonla konuşma vb.) ile yüzleşmesine de yardımcı olacaktır.
Ses Bozuklukları
İnsanlar, birçok nedenden dolayı ses problemleri geliştirirler. Kulak burun boğaz rahatsızlıkları konusunda uzmanlaşmış doktorlar ve DKU’lar, ses bozukluklarının teşhis ve tedavisinde görev almaktadır.
Kronik Öksürük
Kronik öksürük, çocuklarda 4 haftadan, yetişkinlerde 8 haftadan uzun süren öksürüktür. Kronik öksürük tedavisinin amacı, öksürüğü yönetmeyi ve ayrıca öksürüğü neyin tetiklediği bulup, hastanın ondan uzak durmasını sağlamaktır. Gerektiğinde medikal tedavi ve ses terapisi yapılabilir.
Paradoksal Vokal Fold Hareketi (PVFH)
Nefes alındığında, ses telleri havanın ciğerlere ulaşması için açılmalıdır. PVFH ile ses telleri kısmen veya tamamen kapanır. Bu nefes almayı zorlaştırabilir. Nedenleri arasında reflü, egzersiz, soğuk havada nefes almak, duman veya polen ve duygusal stres yer alabilir.
Tedavi
Tedavinin amacı, ses tellerinin normal şekilde açılmasını ve nefes alırken açık kalmasını sağlamak ve tetikleyeni tespit edip hastanın ondan uzak durmasını sağlamaktır. Alerji ve reflü durumunda tıbbi tedavi uygulanabilir ya da DKU ile bir nefes egzersizi programı oluşturulabilir.
Spazmodik Disfoni (SD)
Spazmodik disfoni, uzun süreli veya kronik bir ses bozukluğudur. SD ile vokal kıvrımları olması gerektiği gibi hareket etmez. Hasta konuştuğunda spazmlar veya kasılmalar yaşar. Sesi sarsıntılı, titrek, boğuk veya gergin gelebilir. Hiç ses çıkaramadığı zamanlar olabilir.
Kasları sıkılaştıran bir beyin bozukluğu olan distoni, SD’ye yol açabilir. Nadiren, hastanın hayatında uzun süre çok fazla stres olması SD’ye neden olabilir.
SD’nin kesin tedavisi yoktur. Bununla birlikte, yardımcı olabilecek bazı tedaviler vardır. Uzman, ses tellerinden birine veya her ikisine botoks enjekte edebilir. Botoks, gırtlaktaki kasları zayıflatır. Bu, daha yumuşak bir ses sağlar. DKU ile ses terapisi, daha iyi bir ses üretimine yardımcı olabilir. Bir psikolog, hastanın SD ile yaşamayı öğrenmesine yardımcı olabilir.
Ses Teli Nodülleri ve Polipler
Nodüller ve polipler, ses tellerindeki büyümelerdir. İyi huyludurlar. Sesin yanlış kullanımında (aşırı ses kullanımı, sigara, alkol, kafein, alerji vb.) ses telleri şişebilir. Zamanla, şişmiş noktalar, nasır gibi sertleşebilir. Sesin kötüye kullanılması devam ederse, bu nodüller büyüyebilir ve sertleşebilir. Polipler, ses kıvrımlarından birinde veya her ikisinde olabilir.
Tedavi
Tedavi, nodüllere veya poliplere neyin sebep olduğuna, ne kadar büyük olduklarına bağlıdır. Nodülleri veya polipleri çıkarmak için ameliyat gerekebilir. Bu genellikle yalnızca büyük olduklarında veya uzun süredir orada olduklarında yapılır. Çocuklarda genellikle ameliyat tercih edilmez.
Ses probleminin tıbbi nedenlerinin (reflü, alerji veya tiroid problemleri) tedavi edilmesi gerekir. Ayrıca sigarayı bırakmak, stres ve gerginliği kontrol altına almak da gereklidir.
Bir DKU, ses hijyeni eğitimi ile sese nasıl bakım yapılacağını ve sesin nasıl kötüye kullanıldığını ve durdurmak için ne yapılması gerektiğini öğretebilir. Gerektiğinde ses terapisi yapılabilir.
Ses Teli Felci
Ses teli felci, bir veya her iki ses teli hareket edemediğinde meydana gelir. Ayrıca solunum ve yutma sorunlarına neden olabilir. Sinir hasarı ses teli felcine neden olur. Vagus siniri beyin sapından gırtlağa kadar uzanır. Bu sinir, ses teli hareketini kontrol eder. Bu sinire zarar veren her şey felce neden olabilir. Buna baş ve boyun yaralanmaları, tümörler, hastalık, ameliyat veya felç dahildir. Vokal tel felci, ses kısıklığı, nefes sesli konuşma, yüksek sesle konuşamama vb sorunlara neden olabilir.
Tedavi
Bilateral (çift taraflı) felç tıbbi tedavi gerektirir. Güvenli bir şekilde yemek yiyebilmesi için hastanın trakeotomi yaptırması gerekebilir. Bir veya her iki ses telini ortaya yaklaştırmak için ameliyat gerekebilir.
Tek taraflı felçte, kas-sinir nakli veya felçli kıvrımı ortaya doğru hareket ettirmek için ameliyat gerekebilir. Ayrıca, teli daha büyük hale getirmek için kıvrımın içine enjeksiyon yapılabilir ve bu uygulama, diğer kıvrımın ona yaklaşmasını sağlar. Tek taraflı felce ses terapisi de yardımcı olabilir. Ses perdesini değiştirmek ve daha yüksek sesle konuşmak için daha fazla nefes desteği almak adına bir DKU ile çalışılabilir.
Fonksiyonel Konuşma Bozukluklarının Teşhisi
DKU’lar, konuşma sesi bozukluğu olan kişilerin taranması, değerlendirilmesi, teşhisi ve tedavisinde merkezi bir rol oynar.
- Taramanın amacı, daha fazla konuşma dili değerlendirmesi ve/veya diğer profesyonel hizmetlere sevk edilmesi gereken kişileri belirlemektir.
- Sözlü mekanizma incelemesi, sistemin konuşma üretimi için yeterli olup olmadığını değerlendirmek için konuşma mekanizmasının yapısı ve işlevi oral muayene ile değerlendirilir.
- Tarama sırasında tamamlanmadıysa, kapsamlı konuşma sesi değerlendirmesi sırasında bir işitme taraması yapılır.
- Konuşma sesi değerlendirmesi, tek kelime ve bağlantılı konuşmada ses üretimini değerlendirmek için hem standartlaştırılmış değerlendirme araçlarını hem de diğer örnekleme prosedürlerini kullanır.
- Tek kelime testi, tanımlanabilir üretim birimlerini sağlar ve dildeki çoğu ünsüzün bir dizi fonetik bağlamda ortaya çıkarılmasına izin verir.
- Bağlantılı konuşma örneklemesi; çeşitli konuşma görevleri (örneğin, hikaye anlatma veya yeniden anlatma, resimleri tanımlama, ilgilenilen bir konu hakkında normal konuşma) hakkında bilgi sağlar.
Konuşmanın değerlendirilmesi aşağıdakileri içerir:
- Doğru ses üretimi
- Konuşma sesi hataları
- Şiddet değerlendirmesi
- Anlaşılabilirlik değerlendirmesi
- Uyarılabilirlik testi
- Konuşma algısı testi
- Telaffuz doğruluğu/yanlışlığı
- Fonolojik işleme değerlendirmesi
- Dil değerlendirmeleri
- Konuşma dili değerlendirmesi (dinleme ve konuşma)
- Yazılı dil değerlendirmesi (okuma ve yazma)
Fonksiyonel Konuşma Bozukluklarının Tedavisi
Artikülasyon ve fonolojik hatalar arasında net bir ayrım yapmak veya bu iki ayrı bozukluğu farklı şekilde teşhis etmek genellikle zordur. Bununla birlikte, konuşma sesi bozukluklarının geniş tanı kategorisi içinde sıklıkla artikülasyon hatası türleri ve fonolojik hata türleri hakkında konuşuruz.
Tek bir hasta her iki hata türünü de gösterebilir ve bu belirli hatalar için farklı tedavi yaklaşımları gerekebilir.
Tarihsel olarak, konuşma seslerinin motor üretimine odaklanan tedavilere artikülasyon yaklaşımları; konuşma üretiminin dilsel yönlerine odaklanan tedavilere ise fonolojik/dil temelli yaklaşımlar denir.
Artikülasyon yaklaşımları her bir ses sapmasını hedefler ve genellikle uzman tarafından hastanın hatalarının motor temelli olduğu varsayıldığında seçilir; amaç, hedef sesin/seslerin doğru üretilmesidir.
Fonolojik/dil temelli yaklaşımlar, benzer hata örüntülerine sahip bir grup sesi hedefler, ancak hata örüntüsü örneklerinin fiili tedavisi tek tek sesleri hedefleyebilir.
Artikülasyon ve fonolojik/dil temelli yaklaşımlar, aynı kişiyle farklı zamanlarda veya farklı nedenlerle terapide kullanılabilir.
Konuşma sesi bozukluklarının tedavisine yönelik her iki yaklaşım da tipik olarak aşağıdaki adım dizisini içerir: yerleştirme, genelleme ve sürdürme
Tedavi Seçenekleri
- Bağlamsal Kullanım Yaklaşımları
- Fonolojik Kontrast Yaklaşımları
- Minimum Karşıtlıklar
- Maksimal Karşıtlıklar
- Boş Kümenin Tedavisi
- Çoklu Karşıtlıklar
- Karmaşıklık Yaklaşımı
- Temel Kelime Yaklaşımı
- Döngü Yaklaşımı
- Ayırt Edici Özellik Terapisi
- Metafon Terapisi
- Doğal Konuşma Anlaşılırlığı Müdahalesi
- Konuşmasız Oral-Motor Terapi
- Konuşma Sesi Algılama Eğitimi
- Arıtma Teknikleri ve Teknolojileri